Cumhuriyet’in Eğitimi Eğitimin Cumhuriyeti

Eğitim neyi aktarır? Geçmiş deneyimleri, yaşanmış, yaşanmakta olan deneyimlerin söze, anlatıma, davranışa, yaşam biçimine yansımış hallerini, ürünlerini; değerleri, dünya görüşlerini bilgiyi hünerleri… Elbette bu aktarımın temel çerçevesi olmalı: Cumhuriyet eğitimi, cumhuriyeti aktarabilmeli.
Cumhuriyeti aktarabilecek bir eğitim, bir eğitim cumhuriyeti olmalı: Eğitim, herkese, ilgisine, yeteneğine göre açık; kullandığı ölçütleri, değerlendirmeleriyle gizli olmayan, düzeltilmeye hazır bir yapı içinde, hak yemeyen; kendi başına düşünüp, kendi başına elindeki bilgilerin, belgelerin, dayanakların ışığında, bağımsız karar verebilen insanlar yetiştirmeye yönelik; kendini yenileyebilen, öğrenmeye hevesli ve yatkın, öğrendikleriyle değişip, dönüşebilen, değiştirip, dönüştürebilen insanların yetişebildiği eğitim olmalı.
Peki ahlâkın yeri nerede? Ahlak eğitimi, yazık ki, son zamanlarda okutulan kitaplara baktığımızda, yanlış anlaşılıyor. Ahlak adı altında ölçütler, yasaklar, yaptırımlarla dolu felsefe alanı yaratılmak isteniyor. Oysa ahlak bir sorumluluktur, özgürlüktür; bir “duygu”dur, yüreğimizde; bir insan bütünlüğüdür, oluşudur, karakteridir. Ahlak, yalnızca “sonuçların”, “kuralların”, “düşüncelerin” alanı değildir. İşte eğitimimizde unutulan, yeterince üzerinde durulmayan temeldeki sıkıntı bütünselliği içinde insan yetiştirmektir, bütün insan yetiştirmektir: Bilgisi, duyguları, aklı ile bütünleşmiş, umudu, beklentileri olan bir insan.
Eğitim cumhuriyeti, eğitimin umutla, coşkuyla, aşkla verildiği topraklarda olur. Tazelenen, yenilenen, sorgulayan insanların yaşadığı topraklarda. Bu cumhuriyette, eğitim kurumlarının alt yapı (araç, gereç, laboratuvar, dersâne, öğretmen, mâlî sorunlar…) sorunları çözülmüştür. Orada yaşayan, duygu ve düşünce sağlığını korumak için özgürce çabalar; bütün insan olma yolunda yürür.
Bu çabaların, cumhuriyetin eğitim felsefesini oluşturmada önemli yerleri vardır.
Eğitim içindeki genç insan, zamanı üç boyutuyla yaşayabilmelidir. Üç boyutuyla zaman (geçmiş, şimdi, gelecek), bizi geçmişe (gelenek ve göreneklere saygı), şimdiye (pratik yaşam sorunlarının çözülmesi) ve geleceğe (umut ve beklentilere) götürür.
Zaman, bu üç boyutu içinde öğrenebilenler için öğreticidir. Bizim ülkemizde zaman, çoğunlukla, “şimdide” yaşanır. Cumhuriyetin oluşumunda geçmiş bir çok yönüyle ihmâl edilmiş, gözler hep umuda, geleceğe yöneltilmiştir. Doğrusu, gelecek dediğimiz şey, ülkemizdeki yaşam biçimi içinde şimdiye dönüşmüştür. Sorunlar günübirlik çözülmeye çalışılıyor. “Köşeyi dönme” ilkesi, “şimdi”nin geçmişe ve geleceğe egemenliği demektir. Pragmacılık, yararcılık (utilitarianism) kültürümüzde egemen olan tutumlardır. Cumhuriyetimiz başlarda, geçmişi kimi yanlarıyla oluşturmaya çalıştı; şimdinin heyecanıyla doldurdu içimizi, ama gelecek beklentimizi yeterince ateşleyemiyor; umut, heyecan, aşk veremiyor güçlü biçimde. Planlar yapsak da, uygulama plana uygun yapılamıyor. Şimdisine, biraz da kurgulanmış geçmişine sıkı sıkıya sarılı bir cumhuriyetin kokuşma tehlikesi vardır. Kolay yakınan, çözüm yerine “biz adam olamayız” görüşüyle beslenen cumhuriyet insanı, devir aldığı mirası nasıl geleceğe taşıyacaktır? Cumhuriyet gelecek demektir. Geçmiş ve şimdiyle birleşmiş. Geçmiş, gelecekten beklentilerimiz doğrultusunda incelenecek, yorumlanacaktır. Şimdi, yaşadığımız dünyadaki koşullar, bilimin ve teknolojinin sağladığı olanaklarla değerlendirilecektir. Önümüzdeki yıllarda, geleceği yaşamayı öğrenemezsek, cumhuriyeti kolayca yitirebiliriz.
Geleceğe açık kültürün yaşadığı cumhuriyetin temel özelliklerinden bazıları şunlar olabilir:
Kaba, genel, sığ görüşlere, niteliklere takılıp kalmak yerine, inceliklere, ayrıntılara dikkat etmeli; ayrıntılara son derece duyarlı bir kültür olmalıyız. “Yaşama virtüözlüğü”, “ince yaşama”, “nitelikli yaşama” ancak böyle kazanılabilir. Cumhuriyet çocukları ince yaşayan çocuklardır.
Özel yaşamı olan, özerk, özgür, özgün insanların cumhuriyetidir geleceğin cumhuriyeti. Yukarıdan, ortak yaşamadan gelecek saygısız baskılarla yok edilmiş özel yaşamların cumhuriyeti değildir.
Bu cumhuriyette bireylerin atılım güçleri, iradeleri güçlüdür; kendilerini hızla, istekle yenilerler; genç kalırlar, genç yaşarlar, genç ölürler (!), elbette biyolojik anlamıyla değil; kafaca, duyguca, mânevi alanda genç kalırlar. Geleceğe yönelik bu yaşam biçiminde yaşantılarından öğrenirler; öğrenmeyi öğrenirler; kolay uzlaşmalarla, ödünlerle dolu bir yaşam değildir onlarınki, çatışmadan korkmazlar. Agonistik, mücadeleci bir yaşamanın sağlıklı bir yaşam olduğunu bilirler. Değerleri takdir ederler; yetenekleri, güzellikleri, bilgiyi, buluşu, yaratıcılığı, çalışkanlığı takdir ederler; yetenekli insanların haklarını verirler.

Prof. Dr. Ahmet İNAM